Forti Barokas: Kulüp ve Ladino Üzerine Söyleşi

Geçtiğimiz günlerde çıkan Netflix’in başarılı dizisi Kulüp’ü, diziye danışmanlık yapan tiyatrocu Forti Barokas ile konuştuk. Çıkar çıkmaz büyük takdirle karşılanan Kulüp 1950li yılların İstanbul’unu ve özellikle Pera (günümüz Beyoğlu) semtindeki yaşamı canlandırıyor. 

Dizideki ana karakterlerin birçoğu Yahudi ve İstanbul Yahudi kültürüne ve yaşamına dair birçok unsur izleyicilere başarılı bir şekilde aktarılıyor. Bir yandan Ladino replikleriyle, öte yandan Şabat akşamlarının ve Purim kutlamalarının canlandırılmasıyla, Kulüp dizisi Yahudi kültürünü Türkiye’deki geniş topluma çok kapsamlı bir şekilde tanıtıyor. Diziye Ladino konusundaki danışmanlığıyla büyük katkı sağlayan tiyatrocu ve yazar Forti Barokas’la söyleştik.

Kenan Cruz Çilli: Merhabalar Forti Hanım. Öncelikle kendinizi okurlarımıza tanıtabilir misiniz? Ladino konuşarak mı büyüdünüz?

Forti Barokas: 1948 İstanbul doğumluyum. Lise mezunuyum. Eşimi 12 yıl önce kaybettim. İki oğlum, iki de erkek  torunum var. Evde Ladino konuşarak büyüdüm. Geleneksel bir Sefarad ailesinin çocuğuyum. Büyük annelerle büyüdüm ve anadilim Ladino’ydu.

‘Geleneksel bir Sefarad ailesinin çocuğuyum. Büyük annelerle büyüdüm ve anadilim Ladino’ydu.’

Kenan Cruz Çilli: Tiyatroya ve oyunculuğa nasıl başladınız?

Forti Barokas: Amatör tiyatro hayatıma 1964 yılında Kültür ve Sanat gençlik derneğinin Eugene O’Neill’in ‘Sonu Gelmeyen Günler’ oyununda rol alarak başladım. Uzun bir aradan sonra 1984 yılında Dostluk Yurdu Derneği’ne [uzun yıllar faal olan bir Yahudi kültür derneği] girdim. İlk olarak hanımlar komisyonunun  bir oyununda kulis amiri olarak görev aldım. Ertesi yıl KONBİTE adlı oyunda bir oyuncunun oyundan ayrılmasıyla kendimi sahnede buldum. Ve hiç ara vermeden gerek hanımlar komisyonunun gerekse MOİZ serilerinde bu güne dek birçok oyunda rol aldım..

Bir tiyatro tutkunuyum. Hiçbir tiyatro oyununu kaçırmam. Hatta bir oyunu 2-3 kez izlediğim olur. Kendimi geliştirmek için 2 yıl Beşiktaş Belediyesi’nin tiyatro kurslarına katıldım. Drama ve doğaçlama dersleri aldım. Birçok oyun yazdım ve birçok oyun yönettim (tabi amatörce).

Kulüp setinden. Soldan ikinci Forti Barokas

Kenan Cruz Çilli: Kulüp dizisinin ekibine nasıl dahil oldunuz? Çalışmalarınız ne zaman başladı? Ne tür konularda katkı sağladınız?

Forti Barokas: Kulüp dizisine tanımadığım bir hanımın telefonuyla dahil oldum. Şöyle ki….dizi bir Yahudi ailesini konu alıyor. Senaryonun bazı bölümleri Ladino’ya çevrilecek. Ayrıca başrol oyuncusu da Ladino konuşmalı. Sizden bu konuda yardım istiyoruz dediler. Vallahi ne yalan söyleyeyim hemen olur dedim! Zaten benden bir şey istendi mi hayır demeyi pek bilmem. Ayrıca bu benim için bir onurdu. Yahudilik hakkında pek bilgileri yoktu. Maalesef yıllarca kapalı yaşadığımız için kendimizi yeterince tanıtmadık. Bazı geleneklerimiz konusunda, İspanya’dan Osmanlı’ya gelişimizin hikayesi ve bunun gibi birçok konuda katkım oldu.

‘Gökçe Bahadır çok istekli ve tatlı bir oyuncu, Ladino yetmiyormuş gibi bir de İbranice dua öğrendi.’

Kenan Cruz Çilli: Dizideki ana karakterlerden biri olan Matilda Aseo’yu canlandıran Gökçe Bahadır’a Ladino dersleri de verdiniz. Bu nasıl gerçekleşti? Gökçe’yle nasıl bir çalışmanız oldu?

Forti Barokas: Dizinin başrol oyuncusu olan Gökçe Bahadır’a 3 ay haftada iki kez pandemi dolayısıyla online Ladino dersi verdim. Gökçe çok istekli ve çok tatlı bir oyuncu tabii ki aksanı ve vurguları öğrenmesi biraz zaman aldı, ama ne de olsa sanatçı. Bir dersten öbürüne çalışarak geliyordu. Beni en çok etkileyen ona Şabat mumu duasını öğretmekti. Ladino yetmiyormuş gibi bir de İbranice dua öğrendi. Diziyi izlediğimde o sahneyi kusursuz yaptığını fark ettim çok hoşuma gitti.

Kenan Cruz Çilli: La Kula mahallesi (Galata kulesi ve çevresi) özellikle dizinin ilk bölümünde etkileyici bir şekilde canlandırıldı. Bu mahallede büyümüş biri olarak sizce dizi gençliğinizin mahalle atmosferini ekranlara yansıtabildi mi?

Forti Barokas

Forti Barokas: La Kula… Evet oralarda doğup büyüyen biri olarak orada o dönem nasıl yaşadığımızı, oraların tam bir Yahudi mahallesi olduğunu uzun uzun anlattım. Dizi o dönemi çok güzel canlandırdı ama bana göre yine eksikler vardı.

‘Pandemide bir Türkçe bir Ladino iki oyun yazdım: Hoşçakal Selanik ve Amigas Para Syempre.’

Kenan Cruz Çilli: Şu an üzerine çalıştığınız farklı projeler var mı?

Forti Barokas: Şu anda çalıştığım projeler… Şalom gazetesinin Ladino sayfasında ve El Amaneser’de Ladino dilinde yazılar yazıyorum. Ayrıca İzzet Bana’nın yönettiği Nes Sefarad Şarkılar Korosu’na, ve son 5 yıldır yine Beşiktaş Belediyesi’nin Türk Sanat Müziği Korosu kursuna devam ediyorum.

Eve kapandığımız sürede iki oyun yazdım biri gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek yazdığım tümü Türkçe Hoşçakal Selanik. Diğeri de Ladino Günü için yazdığım tamamen Ladino bir oyun: Amigas Para Syempre (Her Zaman Dost). İnşallah her ikisini de canlı olarak sahnede sergileriz.

Kenan Cruz Çilli: Mersi muncho Forti! (Çok teşekkürler Forti!)

Forti Barokas’ın yazdığı ve oynadığı oyunlarından bazılarını sizinle paylaşıyoruz. 

Türkçe oyunları:

  • Sen olmasan ben ne yaparım
  • Hayaller ve gerçekler
  • Hayat devam ediyor
  • Bu balık başka balık
  • Votka limon
  • Kimse bir yere gitmiyor
  • Rapor
  • Hoşçakal Selanik

Ladino Günü için yazılmış Ladino oyunları:

  • Los machukados
  • Los rekuerdos

Tarihi Üçkapılar Harfleri Antalya’ya İade Edilsin!

Antalya’nın en ünlü sembollerinden biri olan Üçkapılar (Hadrianus Kapısı), Roma İmparatoru Hadrianus’unun 2. yüzyılda Antalya’yı ziyaret etmesi sebebiyle inşa edilmiştir. Attaleia kentinin giriş kapılarından biri olarak inşa edilen bu eser bölgede bulunan en ihtişamlı yapılardan biriydi.

Antalya’nın yüzyıllar boyunca büyüyüp genişlemesiyle beraber Üçkapılar her ne kadar şehre giriş olma özelliğini yitirdiyse de, tarihi Kaleiçi semtinin ana girişi olarak sembolik değerini günümüze dek korumaya devam etmiştir. Aynı zamanda Üçkapılar’ın eski şehir surlarının ayakta kalabilmiş ender kısımlarından biri olması bu yapıyı daha da değerli kılıyor.

Üçkapılar öylesine kıymetli bir yapıdır ki, Antalya’nın merkezine gelen her turist muhakkak yanından veya altından geçip, bu etkileyici eserin fotoğrafını çekmiştir. Bu sebeple hem kent tarihi, hem de kültür mirası açısından paha biçilmez bir anıt-yapı niteliğini taşımaktadır. 

Birkaç ay önce, yüksek lisans eğitimi için bulunduğum Oxford şehrinin önde gelen müzelerinden biri olan Ashmolean Müzesini gezince, gözüme bir Antalya resmi çarptı. Üçkapılar’ın resmedildiği bu fotoğrafın yanında sergilenen tarihi eserlerin karşısında şaşakaldım. Üçkapılar’ın eski ihtişamlı yapısına ait yedi ayrı bronz harf kabartması yurdundan uzak İngiltere’deki bu müzede sergileniyordu.

Bu eserleri gördükten sonra Üçkapılar’ın üzerinde eskiden Grekçe harflerle yazılmış ibarelerinin bulunduğunu öğrendim. Sonrasında bu konuyla ilgili araştırma yapınca harflerin geri kalanlarının Avrupa’nın farklı farklı şehirlerinde envai çeşit müzelerde sergilendiğini öğrendim. Berlin, Viyana, Londra, ve Oxford olmak üzere bu harf kabartmaları maalesef Antalya’dan, yani ait oldukları şehirden, çok uzakta bulunuyorlar. 

Antalyalı bir kültürel miras tutkunu olarak bu harf kabartmalarının derhal Türkiye’ye iade edilmeleri için öncelikle toplumumuzun içinde bu konuyla ilgili bilincin artmasının gerektiğini düşünüyorum. Belli bir kamuoyunun oluşmasının ardından bu mesele mutlaka konuyla ilgili yetki sahiplerinin ilgisini çekecektir.

2011 yılında Yorgun Herkül Heykelinin Amerika’dan, ve 2017 yılında Herakles Lahdinin İsviçre’den Türkiye’ye iadeleri ve Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmeleri büyük bir başarı olarak görülmelidir. Bu iki eser Arkeoloji Müzesinde ziyaretçilerinin en çok ilgisini çeken ve genel olarak en cok revah gören eserler arasında bulunuyor. Bu başarı öykülerinin ardından Hadrianus Kapısının eksik harf kabartmalarının iadesi şüphesiz Arkeoloji Muzesine büyük bir değer katar. Yeter ki bütün siyasi ve sivil aktörler bu hayalin uğruna işbirlik içinde çalışmaya hazır olsun. 

Yerel yönetim, sivil toplum kuruluşları, ve Kültür ve Turizm Bakanlığı bu konu için el ele verip bu tarihi eserlerinin iadesi için bir kampanya başlatmalı. Böyle bir kampanya çerçevesinde, Antalya havalimanına gelen her yolcunun göreceği şekilde bu mevzuyla ilgili afişler ve pankartlar asılablilir. Bu durumda dünyanın dört bir yanından gelen milyonlarca yerli ve yabancı turistin bu konuyla ilgili farkındalık kazanması sağlanır. Uluslararası çapta bir bilincin oluşmasıyla da bu eserlerinin yıllar sonra Türkiye’ye dönüşü gerçekleşebilir.

Röportaj: Nektaria Anastasiadou ile Dafne Daphne İçin Bir Tarif

Daphne İçin Bir Tarif (A Recipe for Daphneadlı romanında İstanbul’un Rum toplumunu, İstanbul’un geçmişini ve bugününü anlatan Nektaria Anastasiadou ile söyleştik.

Kenan Cruz Çilli: Öncelikle okurlarımıza kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?

Nektaria Anastasiadou: 2019 yılında, İstanbul’da kurulan ve 19. yüzyıldan beri verilen Zografeios Agon adlı Rum edebiyatı ödülüne layık görüldüm. Şu anda da ödülü kazanan hikayeyi bir romana çevirmekle meşgulüm. Daphne İçin Bir Tarif romanımı ise dünyaya Rum toplumunu tanıtmak istediğim için İngilizce olarak kaleme aldım.

Daphne İçin Bir Tarif‘i ne zaman yazmaya başladınız? İlham kaynağınız neydi?
Yıllar önce tanıdığım ihtiyar bir Rum beyefendi bana Balkanik adlı, eklere benzeyen ve farklı farklı kremalardan oluşan eski bir tatlıdan bahsetti. Tatlının içindeki her krema Balkanlar’da yaşayan farklı bir halkı ve bu halkların uyum içinde yaşayışını temsil ediyordu. İstanbul’da da bizzat şahit olduğum gibi farklı dinlere, dillere, ve kültürlere sahip değişik halkların bir arada yaşaması hep ilgimi çekmiştir. Bu yüzden Balkanik adlı tatlının hikayesi hep aklımda kaldı. Bu eski tarifi yeniden canlandıracak pastacı bir karakter olan Kosmas böylece doğmuş oldu. Balkanik pastasını tekrar hayata geçirmesi aynı zamanda Rum toplumunun canlanmasını temsil ediyor. Kosmas’ın bu unutulan tarifi diriltmesi ayrıca Osmanlı döneminin beraber yaşama kültürünü ve Rum toplumunun geleneklerinin devam etmesini sembolize ediyor.

‘Her krema Balkanlar’da yaşayan farklı bir halkı ve bu halkların uyum içinde yaşayışını temsil ediyordu’

Romanınızda birçok farklı kimliğe sahip karakterlere yer verdiniz. Bu karakterlerden biri Selin Kerido adlı Sefarad bir müzisyen. Bu karakterle beraber okurlara Sefarad yemeği ve müziği gibi Türkiye’deki Yahudi kültürüne dair bazı kültürel öğeleri aktarmayı başardınız. Aynı zamanda Rum ve Yahudi toplumlarının ortak yönlerini ve deneyimlerini de işlediniz. Sizce bu ortak yönler nelerdir?

Muhtemelen İstanbul’daki Rum olma deneyimiyle Yahudi olma deneyiminin birçok yönü ortaktır: kültürel mirasımızı koruma güdüsüne karşı asimilasyon endişesi, geçmişte ve günümüzde yaşadığımız zorluklarla ilgili ne zaman ve ne kadar konuşmalıyız tereddütü (kayadez’e karşı avlaremoz), ötekileştirme hissine karşı çok güçlü bir aidiyet bağımızın olması, ve kollektif kültürel kimliklerimize karşın bireysel bir kimlik geliştirme çabası bunlardan sadece bazılarıdır.

Ayrıca, ‘Rum’ ve ‘Yahudi’ sözcüklerini hep ayrışık olan iki kavram olarak görmemeliyiz. Kendilerini Rum olarak gören, Ortodokslarla iç içe yaşayan ve Rumca konuşan Romaniot Yahudileri yüzyıllar boyunca İstanbul’da yaşadı. Bu toplum sonradan Sefarad kültürüne asimile olarak yok oldu. Şu anda yazmakta olduğum romanda da bu konuya değiniyorum.

Romandaki ana karakter olan Daphne, Rum bir anne ve Türk bir babaya sahip. Bazı insanların karma evlilikleri kabul etmekte ne kadar zorlandığını romanınızda çok başarılı bir şekilde aktardınız. Buna rağmen Daphne’nin kendi kimliğiyle tamamen barışık olması göze çarpıyor. Karma evliliklerinin günümüz Rum toplumundaki etkisi nedir? Yeni nesillerde bu konuya dair tutumlarda bir değişiklik var mı?

Rea’nın [romandaki bir karakerin adı] karma evliliklere tamamen karşı olma tutumu tabii ki de çok uç bir örnektir. Eskiden bu tür tutumlar daha yaygındı. Günümüzde herhalde çoğu kişinin tutumu öyle değil. Öyle hissetseler bile günümüz şartlarında böyle bir duruş açıkçası gerçekçi değil. Buna rağmen, karma evlilikler sonucu bir kültürün asimilasyon yoluyla yok olması riskini de göz ardı edemeyiz.

‘İstanbul Rumcasının en güzel Yunan lehçesi olduğuna inanıyorum ve bu yüzden bu lehçede yazmayı tercih ediyorum’

Bir sohbetimizde İstanbul Rumcasında yazı yazdığınızdan bahsetmiştiniz. Bu lehçeyle ilgili bize daha detaylı bilgi verebilir misiniz? Günümüzde Yunanistan’da konuşulan standart Yunancasından farkı nedir?

Standart Yunanca Peloponez yarımadasında konuşulan lehçeyi baz alarak Yunanistan’ın resmi dili haline getirilmiştir. Bu lehçe Yunancanın diğer lehçelerinden daha üstün veya daha doğru değildir.

İstanbul Rumcası 19. yüzyıla kadar Yunanca yazılarının temel lehçesiydi. Bu lehçe Standart Yunan diline karşın bazı eski fiil biçimlerini halen muhafaza etmektedir ve bazı zamirleri farklıdır. Aynı zamanda kelime dağarcığı oldukça fazla Türkçe, Fransızca, İtalyanca ve hatta Ladino’dan gelen sözcüklere sahiptir. Bence bu özelliği İstanbul Rumcasını Standart Yunan dilinden daha renkli, eğlenceli ve esnek kılıyor.

Bildiğiniz üzere günümüzde Ladino’yu koruma adına birçok çaba sarf ediliyor. İstanbul Rumcasını korumak için bunlara benzer çabalar var mıdır?

2014 yılında Nikos Zahariadis tarafından hazırlanan bir İstanbul Rumcası deyimler sözlüğünün basıldığını biliyorum. Bunun dışında özel bir koruma çabası olduğunu söyleyemeyiz. Ben şahsen İstanbul Rumcasının en güzel Yunan lehçesi olduğuna inanıyorum ve bu yüzden bu lehçede yazmayı tercih ediyorum.

Kilis Sinagogu Restore Edildi

Yıllarca metruk halde kendi kaderine terk edilen, hatta zaman zaman harabelerinin arasında keçilerin otlatıldığını da bildiğimiz eski Kilis Sinagogu Vakıflar Genel Müdürlüğünce restore edildi. 2018’de başlayan restorasyon süreci geçtiğimiz yılın son aylarında tamamlandı. Böylece Kilis Sinagogu, Gaziantep ve Büyük Edirne Sinagoglarından sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilen üçüncü sinagog oldu.

FD2C26CA-9819-4C0B-B689-EDB70EC3535C

Fotoğraf: Kilis İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

19. yüzyılın sonlarında Kilis’in Yahudi nüfusu yaklaşık 300 aileden oluşuyordu.  Halep hahambaşılığına bağlı bu küçük cemaat yine 19. yüzyılda Kilis’in merkezinde bu sinagogu inşa etti. Türkiye’de çok bilinmeyen Arapça konuşan (Mizrahi) Yahudi cemaati tarafından kullanılan bu sinagog aslında içinde midraş gibi farklı bölümler içeren bir yapılar kompleksi olarak inşa edildi. Hatta Türkiye’deki diğer Mizrahi sinagoglarıyla belli mimari benzerlikleri vardır. Mesela Antakya ve Gaziantep sinagoglarında olduğu gibi bu sinagogun da ehal kısmı (yani sinagogda tevrat rulolarının muhafaza edildiği kısım) yapının güney duvarında bulunmaktadır. Bu durum, ehalini genellikle doğu duvarında bulunduran Batı Türkiye’nin Sefarad sinagoglarından farklıdır.

İçinde birçok İbranice yazıt ve Davut yıldızı gibi farklı motifler barındıran bu yapı 1958 yılına kadar devamlı kullanılmış. Kilis yahudileri İsrail başta olmak üzere dünyanın farklı yerlerine göç edince sinagog da kendi kaderine terk edildi. Zaman içinde çatısı çöken ve çok kötü duruma gelen sinagogun restorasyonu son yıllarda gündeme gelmişti. Daha resmi açılışı yapılmamış olsa da sinagogun kültür merkezi olarak kullanılması öngörülüyor.

Ayrıca, bu yazı için araştırma yaparken başka bir güzel habere denk geldim. Vakıflar Genel Müdürlüğünün internet sitesine bakınca, İstanbul’da bulunan ve günümüze yalnızca avlu kapısı ulaşabilen Kasturya Sinagoguyla ilgili umut verici bir detay gördüm. Sitedeki bilgilere göre Edirne, Gaziantep, ve Kilis Sinagoglarından sonra Kasturya Sinagogunun restorasyonu da projelendiriliyor. Umarım önümüzdeki günlerde bununla ilgili daha detaylı haberler de duyarız. 

38F510C2-C590-479C-B6F3-298DE6EA2969

Fotoğraf: Kilis İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

1FA20CEB-25E0-490D-B351-699457CEA56F

Fotoğraf: Kilis İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Kaynaklar:

“Cemaat Vakıfları.” Cemaat Vakıfları – T.C. Vakıflar Genel Müdürlüğü. Accessed May 16, 2020. https://www.vgm.gov.tr/vakiflarimiz/vakiflarimiz/cemaat-vakiflari.

Korucu, Serdar. “İçinde Keçi Otlatılarak ‘Korunan’ Kilis Sinagogu – Serdar Korucu.” Avlaremoz, March 16, 2020. https://www.avlaremoz.com/2016/04/26/icinde-keci-otlatilarak-korunan-kilis-sinagogu-serdar-korucu/.

Kurtuba, Aytaç. “Kilis Havrası (Sinagog).” Academia.com, February 13, 2017. https://www.academia.edu/31583469/Kilis_Havrası_Sinagog_.

Türkoğlu, İnci. “Basilical Synagogues of Turkey – Revival or Survival of an Ancient Tradition.” Bulletin of Judaeo-Greek Studies 31 (2002): 25–30.

Portekiz’de Vatandaşlık Kanunu Değişim Fikrine Tepkiler Artıyor

Kaynak: Christiana Martins & Pedro Cordeiro (Expresso Gazetesi) Çeviren: Kenan Cruz Çilli

Sefarad Yahudilerinin Portekiz vatandaşlığı almasına imkan veren kanunu hükümet değiştirmeyi konuşuyor. Bu girişimine karşı tepkiler artmaya devam ediyor.

Sosyalist Parti’nin (PS) yeni vatandaşlık yasası kapsamında Sefarad Yahudilerine Portekiz vatandaşlığına yol açan maddeyi değiştirme girişimi polemiğe sebep oldu. Parti içi tepkiler de giderek artıyor. Aralarında parti genel eski başkanı Maria de Belém Roseira da yer alan bir grup Portekizli sosyalist, Sefaradlara iki yıl ikamet zorunluluğu getiren bu kanun değişikliğine karşı ortak bir bildiri hazırlıyor.

Ana muhalefet Sosyal Demokrat Parti’den (PSD) de bazı isimler bu kanun değişikliğine karşı pozisyon aldı. PSDli Carlos Abreu Amorim’e göre bu kanun değişikliği Portekiz’in kendi tarihi ve kendi hatalarıyla yüzleşmesine ters düşüyor.

Lizbon ve Porto şehirlerinde bulunan Yahudi cemaatleri de benzer bir şekilde kanun tasarısına karşı çıktılar. Sefaradlara vatandaşlık yolunu açan kanunu başından beri takip eden ve başvuruları inceleme komisyonunda bizzat bulunan Lizbon cemaati mensubu Esther Mucznick’e göre: “[Yahudi cemaati] süreç boyunca yapılan tüm başvuruları büyük bir özveri ve itinayla inceledi ve Portekiz devletiyle yapılan işbirliğini hep karşılıklı itimat içinde yürüttü.”

[…]

Yeni şartlar mecliste onaylanırsa 1 Ocak 2022’de yürürlüğe girecek. ABD merkezli Anti-Defamation League (ADL) örgütü Portekiz Cumhurbaşkanı Marcelo Rebelo de Sousa’ya seslenerek bu kanunun parlamento tarafından kabul edilmesi durumunda onaylamamasını talep etti. ADL CEO’su Jonathan Greenblatt’a göre bu kanun değişikliği ne Portekiz’in ne de uluslararası Yahudi toplumlarının yararına olur.

[…]

Portekiz’de Vatandaşlık Kanunu Değişim Fikrine Tepkiler Artıyor

Sefarad Portekiz Vatandaşlığına Kısıtlama

Portekiz’de yıllardır tartışılan vatandaşlık yasasının önümüzdeki haftalarda değiştirileceği öngörülüyor. Yeni kanuna göre Sefarad Yahudilerinin vatandaşlık alabilmesini sağlayan maddeye Portekiz’de iki senelik ikamet zorunluluğu eklenecek.

2015 yılında yürürlüğe giren kanuna göre Sefarad kökenli Yahudiler Portekiz vatandaşlağına başvurabiliyordu. 2020’de Portekiz vatandaşlığına başvuran Sefaradların sayısı 50 bini geçmişti, bu başvurulardan da yaklaşık 17 bini onaylanmıştı. Yeni görüşülen yasa tasarısına göre Sefaradların vatandaşlık yolu zorlaşacak.

Eski vatandaşlık kanununun değiştirilmesi uzun zamandır Portekiz iç siyasetinin en önemli tartışma konularından biriydi. Zira eski kanunun yarattığı bazı yasa boşluklarından dolayı eski Portekiz sömürgelerinden gelen Afrika kökenli birçok Portekiz sakini vatandaşlıktan mahrum bırakılmıştı. Bu mağduriyetleri yaratan kanun uzun yıllardır Portekiz kamuoyunda sıkça tartışıldı ve eleştirildi.

Yeni tasarlanan kanuna göre evlilik yoluyla Portekiz vatandaşlığına geçiş kolaylaşacak, aynı zamanda Portekiz’de doğan göçmen çocuklarının da vatandaşlığa yolu açılacak. Bu yeni kanuna göre ebeveynlerin milliyeti gözetmeksizin Portekiz’de doğan göçmen çocukları bir sene ikametten sonra otomatikman Portekiz vatandaşı sayılacak.

İktidarda olan Sosyalist Parti (PS) ve hükümeti dışarıdan destekleyen PAN ve Portekiz Komünist Partisi’nin (PCP) hazırladığı yeni yasa tasarısında Afrika kökenli Portekizlilerinin mağduriyetinin giderileceği için, yeni yasa basın tarafından ilerici olarak nitelendirildi. Ülkedeki manşetlere de en çok yasanın bu yönü yansıtılıyor. Sefarad Yahudilerinin vatandaşlığına getirilen sınırlamalar ise gözden kaçıyor.

https://www.avlaremoz.com/2020/05/12/portekizden-sefarad-yahudilerine-vatandaşlik-konusunda-yeni-kisitlama/

Kaynak

https://www.publico.pt/2020/05/12/sociedade/editorial/avancos-recuos-lei-nacionalidade-1916117

https://observador.pt/2020/05/12/nacionalidade-a-nascenca-pode-ser-concedida-a-filhos-de-imi grantes-com-um-ano-em-portugal-propoe-o-ps/

https://www.rtp.pt/noticias/pais/mais-de-50-mil-descendentes-de-judeus-sefarditas-pediram-par a-ser-portugueses_n1203364

Bu Sinagogları Hatırlıyor Musunuz?

A358715B-7420-47BD-9EC9-55797147FD1B

Balat Ahrida Sinagogu

Balat semti, birçoğunuzun bildiği üzere İstanbul Yahudilerinin en eski yerleşim yerlerinden biridir. Dolayısıyla Balat ve civarında tarih boyunca, Bizans döneminden bu yana bir sürü sinagog inşa edilmiş. Bunların bazıları kuruluşlarına önayak olmuş cemaatlerinin geldikleri coğrafyanın ismini taşımaktadır. Örneğin Ahrida Sinagogu Makedonya’nın Ohri kentinden, Yanbol Sinagogu Bulgaristan Yambol kasabasından, Kasturya Sinagogu da Yunanistan Kastoria şehrinden ismini almaktadır. Eskiden Balat ve çevresinde bunlar gibi onlarca sinagog varmış. Günümüzde ise bunlardan yalnızca dördü sağlam bir şekilde ayaktadır, ve iki tanesi (Ahrida ve Yanbol) halen aktif bir şekilde kullanılmaktadır.

B6243FE8-46E1-401A-86B7-15D0F38F613F

Balat Ahrida Sinagogu

20. yüzyılın ilk yarısı boyunca Balat’ın Yahudi nüfusu öncelikle İstanbul’un diğer semtlerine, sonradan da İsrail’e göç etmiştir. Bu göç hareketleriyle beraber semtteki sinagogların birçoğu cemaatsiz kaldı ve kaderlerine terk edildi. Bu sinagoglardan bazıları harabe bir şekilde olsa da günümüze ulaşabilmiştir ve aktif olarak kullanıldığı dönemlerini hatırlayan birçok kişi hala yaşamaktadır. Onların anıları, yaşam tecrübeleri, ve hayat hikayeleri de bu anlamda çok önemlidir. Ben de birkaç ay önce, birbirinden kıymetli ve değerli bu tecrübeler ve hikayelerle ilgili bir anı derleme çalışmasına başladım. Bu kapsamda İstanbul’un çeşitli sinagoglarıyla ilgili sözlü veya yazılı mülakatlar gerçekleştirip, bu tür anıları bir araya getirmeyi amaçlıyorum. Araştırmalarımın ilk aşamasında da Balat’ın eski Unkapanı, Selaniko, ve Eliyahu sinagoglarını çalışarak başlamaya karar verdim.

1. Unkapanı Sinagogu

Okuduğum bir makaleye göre, bu tarihi sinagog kıyı şeridinde Haliç’e sıfır bir noktada bulunuyormuş. Hatta Haliç sularından bakınca Unkapanı Sinagogu ihtişamlı bir yalıya benziyormuş. Ta 1985 yılına kadar… bu yılda maalesef Büyükşehir belediyesinin Haliç çevresi “düzenleme” çalışmaları kapsamında bir sürü tarihi binayla beraber yıkılmış. ‘Unkapan’ kelimesini duyunca, aklıma ünlü Sefarad şarkısı ​Bre Sarika Bre g​eliyor. Şarkının nakaratında: “yo te va merkar, sapatos d’Unkapan, chizmes de Cibali…” yani “ben sana Unkapan’dan ayakkabı, Cibali’den çizme alacağım” sözleri geçiyor. Bunu düşününce de acaba bu halk şarkısını ilk söyleyenler zamanında bu sinagogdan da geçmiş midir, burada dua etmiş midir diye sorarım kendime.

1C21F8BB-68BF-4735-B432-252068BD8E65

Unkapanı Sinagogu – Laurence Salzmann Arşivi

2. Selaniko Sinagogu

Selanik şehrinden Balat’a gelen Yahudiler tarafından kurulmuş bu sinagogun tarihi Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar dayanıyormuş. Aynı zamanda Sigri Sinagogu olarak bilinen bu mabetle ilgili çok güzel bir anıya rastladım. 1970’li yıllarda bir Purim bayramında bu sinagogda büyük bir kutlama olmuş, kutlama sonrası sinagogun bir duvarı çökmüş ve mucizevi bir şekilde bu olayda kimse yaralanmamış. O yandan bu yana Purim kutlamalarını özellikle Balat’ta düzenleme geleneği hep devam etmiş ve günümüzde Ahrida Sinagogunda yapılan şenlikli kutlamalarla bu gelenek halen sürdürülüyor. Bugünlere sinagogdan yalnızca dört harap duvar ulaşabilmiş. Yakın zamanlarda Balat’taki Sveti Stefan Bulgar Kilisesinin kapsamlı ve başarılı bir şekilde restore edilmesi, kilisenin hemen çaprazında bulunan Selaniko Sinagogunun da restore edilmesiyle ilgili birçok kişiyi umutlandırdı.

C2FE7138-6340-42B5-BEB7-B2DB9D2C472D

Selaniko Sinagogu – Laurence Salzmann Arşivi

A783878B-DCBE-4A5D-9E6F-C102F4852F92

Selaniko Sinagogunun Bugünkü Metruk Yapısı (Google Maps)

3. Eliyahu Sinagogu

Ocak ayında Balat’ta gezinirken, tesadüfen metruk bir binanın kapısı üzerinde minik İbranice yazılı bir levha gördüm. “Kal Kadoş Eliyahu – 5656 (1895/6)” yazılı bu levha, binanın eski bir sinagog olduğunu işaret ediyor. Biraz araştırınca da gerçekten eskiden Balat’ta Eliyahu/Eliav Sinagogu diye bir ibadethanenin bulunduğunu öğrendim. Ne zaman ibadete kapandığını bilmiyorum. Fakat günümüzde binası çok kötü durumda.

0BA63D07-786B-43E1-B6A7-D3923EC12EC3

Eliyahu Sinagogu

Bu sinagoglarla ilgili şahsi anıları olanlar ve bu anıları paylaşmak isteyenler bana email adresimden ulaşabilirler. Ayrıca, bu proje için İstanbul’un tüm diğer sinagoglarıyla ilgili de anı derliyorum. Benim için her türlü katkı çok değerlidir. Şimdiden teşekkürler. kenancruz@gmail.com

Bu Sinagogları Hatırlıyor Musunuz?

992EC692-903F-4B6A-BAB0-51328FB74C2D

Balat Yanbol Sinagogu

Antalya’nın Tek Yahudi Mezartaşı

Antalyalı biri olarak, büyüdüğüm şehrin tarihini ve çok kültürlü geçmişini hep merak etmişimdir. Özellikle şehrin unutulmuş ve pek bilinmeyen yönlerini araştırmak ve yeni bilgiler edinmek büyük bir tutkuyla yaptığım bir şey olmuştur. Bu bağlamda Antalya’nın eski Yahudi cemaati ve tarihi hep ilgimi çekmiştir.

Türkiye’nin tarihi Yahudi cemaatleri ve Yahudi yerleşim yerleri düşünülünce akla ilk gelen şehirler arasında genellikle Antalya gelmez. Bu gayet anlaşılır bir durumdur, zira İstanbul ve İzmir gibi şehirlerle kıyaslayınca Antalya’nın Yahudi nüfusu hep çok küçük olmuştur. 20. yüzyılın başında yapılan bir nüfus sayımına göre Antalya’daki Yahudi cemaat yalnızca 235 kişiden oluşuyordu. Bu oldukça düşük nüfusa rağmen şehirde bir sinagog, bir talmud tora, ve bir Yahudi mezarlığı bulunuyordu. Maalesef bu somut ve taşınmaz miras günümüze ulaşamamıştır. Dolayısıyla Antalya’nın Yahudi geçmişiyle ilgili kolayca erişilebilir bilgi bulmak ve şehrin bu unutulmuş cemaatini hayal etmek oldukça güçtür.

D6549403-B941-4F20-B8E1-D8531AE5DB03

Antalya’nın 1907 yılındaki imar planı, Yahudi mezarlığı kabaca tarihi Üçkapıların karşısında bulunuyordu

Geçen yaz yurtdışından gelen bir misafirimle beraber Antalya Arkeoloji Müzesini gezdim. Müzenin bahçesinde bir Yahudi mezartaşının bulunduğunu birkaç yıldır biliyordum ve bu mezartaşının şehirdeki görülür tek somut Yahudi mirası olduğunun da farkındaydım. Tahminimce şehir merkezindeki Yahudi mezarlığı yıkılıp imara açılınca orada bulunan bu mezartaşı koruma altına alınıp yıllar sonra müzeye getirildi. Müze müdürlüğüyle görüşünce envanterlerindeki tek Yahudi mezartaşı olduğunu söylediler ve müzeye getirilene kadar Antalya karayolları müdürlüğünün bahçesinde muhafaza edildiğini söylediler.

Günümüzde arkeoloji müzesinin bahçesinde bulunan bu mezartaşıyla ilgili bilgi veren herhangi bir levha vs yok. Hatta müzeye gelen birçok ziyaretçi bu mezartaşına bakmadan bile gezilerini sonlandırıyorlar. Halbuki Antalya’nın Yahudi tarihini hatırlatan ve unutulmuş bir cemaate ışık tutan bu mezartaşı aslında kent tarihi açısından büyük bir öneme sahiptir. Böylesine önemli bir lahidin bu şekilde unutulmuş olması da beni rahatsız etti. Dolayısıyla müzeye son gidişimde bu mezartaşını fotoğraflayıp çevirisini yapmaya karar verdim.

79128672_781989252215012_5915220060326068224_n

Mezartaşı

Üniversitede benimle beraber İbranice öğrenen bir arkadaşımla el ele verip mezartaşındaki yazıları bir bir çevirdik. Gömülü kişinin 18 Kasım 1905’te şabat gününde (20 Heşvan 5666) vefat ettiğini ve isminin Rafael Moshe olduğunu böylece öğrendik. Bu bilgileri elde ettikten sonra başka bir beklentimiz yoktu ve bulabildiğimiz birkaç kaynaktan Antalya’nın Yahudi tarihiyle ilgili daha genel bilgiler edinmek amacıyla okumaya ve araştırmaya devam ettik. Bir süre sonra 1884-85 yılları arasında Antalya’dan Alliance Israelite Universelle’e üye olan dokuz isimli bir liste bulduk ve bu isimlerden biri Rafael Moshe (Pizante) idi!

83892890_217573599267001_8029426005363916800_n

AIU listesi

Bu keşif bizim için çok yardımcı oldu ve hemen sonrasında internette birkaç soyağacı sitesinde Rafael Moshe isimlerini ve Pizante soyismini araştırmak aklımıza geldi. Bir süre sonra doğum ve ölüm tarihleri uyan ve Antalya’da doğmuş bir (Rafael) Moshe Pizante bulduk. Bu inanılmaz heyecan verici buluşla beraber Rafael Moshe’nin Güney Afrika’da ve İsrail’de yaşayan 5. nesil torunlarını da bulabildik. Hemen onlarla irtibata geçip dedelerinin mezartaşının fotoğrafalarını ve çevirisini yolladık. Onlarla devamlı olarak irtibatta kaldım ve bana aile hikayelerini anlatıp eski fotoğraflar yolladılar. Anlattıklarına göre 20. yüzyılın başlarında aile fertleri önce Rodos adasına göç etti ve oradan bazıları Güney Afrika’ya, bazıları Fransa’ya, ve bazıları İsrail’e doğru devam etti. Bu tablo da aslında bize günümüz Sefarad diasporasının ne kadar karışık olduğunu gösteriyor.

2A92B91E-0F7A-4A39-95B9-36F24802C9E9

Rafael Moshe’nin kızı (Boulisa Benatar), torunu (Rafael Benatar), ve üç torun çocuğu (Matilda, Louise, Olga)

Doğal olarak son birkaç ayda yaşadığım bu heyecanlı anlardan dolayı müze bahçesine öylesine ilgisizce bırakılmış bu biricik mezartaşı benim için çok daha büyük bir önem kazanmıştır. Tek dileğim ise ilgili yetkililerinin de bu mezartaşının ne kadar önemli olduğunu kavraması ve hak ettiği değerinin bir şekilde karşılanmasıdır. Örneğin, inşaatı devam eden Antalya Kent Müzesi gerçek anlamda kent tarihini yansıtmayı amaçlıyorsa, bu mezartaşının gelecekte orada sergilenmesi çok daha doğru olabilir. Böylece Antalya tarihinin çoktan unutulmuş önemli bir parçası kısmen de olsa tekrar yaşatılabilir.

EEAB81D9-2BCE-497C-B87C-5A023E83AC72

Papou Mouchon (Rafael Moshe)

Kaynaklar:

“Adhesions Nouvelles.’’, Bulletin d’Alliance Israelite Universelle, 1 January 1885, p. 145, http://www.jpress.org.il

“Antalya Synagogue”, 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi, Istanbul.

Çimrin, Hüseyin. Bir Zamanlar Antalya: Tarih, Gözlem ve Anılar, C.I, Antalya, ATSO, 2006, s. 448.

Oral, Mustafa. “Duvarlar Arasında Antalya Yahudi Cemaati-II.” Uluslararası Tarih Ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, no. 6 (2011): 177–94.

Pehlivanidis, George P. Unutulmayan Antalya, C.II, Atina, 1989.

Tuncer Baykara, “20. Yüzyıl Başlarında Antalya”, 20. Yüzyılda Antalya Sempozyumu (Antalya, 22-24 Kasım 2007), Yay. Haz. Mustafa Oral, Antalya, Akdeniz Üniversitesi, 2008.

Türkoğlu, İnci. “Jews in Antalya (Attaleia/Adalia).” International Young Scholars Symposium I: Medditeranean Anatolia – Suna & İnan Kıraç Research Institute on Mediterranean Civilizations, 2012, 489–96.

** Bu araştırmalar boyunca bana yardımcı olan dostum Tiger Drummond ve Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Kurulundaki arkadaşlarıma özellikle teşekkür etmek istiyorum.

Bu yazı aslen Ladino dilinde El Amaneser gazetesinde yayınlanmış, yazarın kendisi tarafından Avlaremoz için Türkçe’ye çevirilmiştir.

Antalya’nın Tek Yahudi Mezartaşı

Or Hadash Synagogue Now On Google Maps

I’m happy to announce that my request for the derelict Or Hadash Synagogue to be added to Google Maps has officially been approved! Though this is a small step, I hope that this will prompt more curious locals and tourists to learn about the history of this important Galata synagogue.

Yaptığım başvuru sonucunda Galata’da bulunan Or Hadaş Sinagogu artık resmen Google Maps’a eklendi! Tabii ki bu güzel haber yeterli değildir, ama umarım bundan sonra çok daha fazla yerli ve yabancı turist için bir uğrak noktası olur.